Kaygının Anlamı

Aralık 17, 2020 Kapalı Yazar: admin

Kaygı muğlak ve nesnesiz bir duygudur. Kaygılandığımızda tehdidin ne olduğu, nereden, nasıl geleceği belli değildir fakat varlığımız için önemli olan değerlerin tehlikede olduğunu hissederiz. Tehdit altındaki bu değerler çoğunlukla psikolojik varlığımız ya da varlığımızla özdeşleştirdiğimiz değerlerdir. Sevilmeme, reddedilme, yakınlarımızı kaybetme, başarısızlık ihtimallerini o kadar derinden hissederiz ki bu ihtimaller ile yaşamak bizim için eziyete dönüşür. Kaygıyı tarif ederken belirsiz, nesnesiz gibi ifadelerin kullanılması kaygının diğer duygulardan daha az acı verici olduğu anlamına gelmez. Aksine, kaygının uzun süreli olması ve yayılmacı bir endişe halinde yaşanması, kaygıyı korkudan bile daha fazla acı verici yapar. Kaygı yaşantısında kişiliğimizin özü saldırıya uğrar, bu saldırının dışında duramayız, ona karşı savaşamayız. Bu açıdan bazı kuramcılar kaygı deneyimini kozmik bir deneyim olarak tanımlarlar. Çünkü bizi sarar, ona bakmak için kullandığımız yöntemler de kaygının etkisi altında kalır, onu kendimizden ayrı düşünemeyiz.

Kaygının getirdiği yük kaygının hiç yaşanmaması, kaygıdan tamamen kurtulma arzularını da beraberinde getirir. Halbuki Søren Kirkegaard’a göre kaygı, özgürlüğün baş döndürücü halidir. Var olduğunu bildiğimiz fakat henüz neler getireceğini bilmediğimiz olasılıklar kaygı yaratır. Bunun en somut örneğini insanın gelişim sürecinde gözlemleyebiliriz. Dünyaya kendi özgün halimiz ile geliriz, gelişim sürecinde ise yaşamın bireyselleşmeyi de kapsayan pek çok olasılıkla birlikte devam ettiğinin farkına varırız. Bireyselleşme ve yeni deneyimleri bir taraftan merak ile karşılarken diğer taraftan da kriz, risk ve karmaşayı barındırdığını fark ederiz. Bu ikircikli durumda ortaya çıkan kaygıyla yüzleşebilmek, “ben” olmanın, özgürleşmenin yolunu açar. “Ben” olma iradesinin içinde bulunulan sosyal bağlamın (ebeveynler, hastalıklar vb.) etkisiyle ortaya koyulamaması ve çatışmaya boyun eğilmesi ise özgürlüğün feda edilmesi ile eşdeğerdir, gelişimin önündeki en büyük engeldir. Kierkegaard’ın ifadesiyle, “Riski göze almak kaygıya, riski göze almamak ise kişinin kendini kaybetmesine neden olur.” Kişinin kendini kaybettiği noktada ise normal kaygının yerini nevrotik kaygı alır.

Nevrotik kaygı deneyiminde kaygı tepkisi karşılaşılan nesnel durumun ortaya çıkardığı tehlike ile orantısız olarak yaşanır. Bir diğer ifadeyle tetikleyici durumun oluşturabileceği tehdit ile kişinin bu duruma ilişkin tehdit beklentisinin arası açılmaya başlar. Ayrıca, nevrotik kaygı deneyiminde kişi tehdit ile başa çıkmak için kendi iradesini ortaya koymakta zorlanır. Bu durum kişinin tehdit ile başa çıkmak için bazı savunmalar geliştirmek (kaçmak/kaçınmak, otoriteye sığınmak, çok çalışmak, katı inanç ve düşüncelere tutunmak gibi) zorunda kalmasıyla sonuçlanır. Rollo May’e göre aynı yaş ve becerilere sahip bireylerin benzer durumlara farklı kaygı tepkileri vermeleri bazı içsel çatışmalarla ilgilidir. Güvende olmak adına ebeveynlere bağımlı kalma ile birey olup diğerlerinden ayrışma arasındaki çatışma bu içsel çatışmaların temelini oluşturur. Normal kaygıda bu çatışma bağımlılığın azaltılıp, bireyin kendi gücünü fark etmesi ve diğerleri ile ilişkisine yeni bir şekil verip “ben” olma yolunda adımlar atması ile çözülür. Ancak bu çatışmanın iki yönünden birinde sorun yaşanması bireylerin tehditlerle başa çıkarken kendi güçlerini ortaya koyma kapasitelerine zarar verir, yaşamda neleri tehdit olarak göreceklerinin belirleyicisi olur ve tekrarlayan nevrotik kaygı deneyimleri ile sonuçlanır. Örneğin, kendi hayatının kontrolünü elinde tutma ile bu kontrolden feragat etme arasında çatışma yaşayan birey, diğerleriyle ilişkilerinde bağımlı bir örüntü izleyebilir. Terk edilme, bağımsız kararlar alma gibi özgürleşebileceği her adım kendisi için kaygı yaratır. Bu kaygı, bireyin yaşamını pek çok savunma davranışı ile sürdürmesine yol açar. Bağ kurulan kişileri idealleştirmek, kendi kimlikleri pahasına güçlü görülen kişilerin özellikleri ile bütünleşmek, sık tekrarlayan sağlık sorunları ile çaresizliklerini tescillemek, kabul görmek adına fazlaca boyun eğici olmak bu savunma davranışlarından bazılarıdır. Bu davranışlar diğerleriyle yakınlık sağlayarak kısa süreli olsa da kaygıyı yatıştırır ancak uzun vadede kaygının artmasına yol açar. Karen Horney’e göre bu kaygı deneyimine çaresizlik hisleri de eşlik eder. Kaygı ile birlikte deneyimlenen çaresizlik, kişinin yaşadığı kaygı deneyimine sebep olan kişi ve durumlara karşı düşmanca hisler beslemesine yol açabilir. Öfkenin farkında olmak ya da öfkeyi dışa vurmak güvenliği tehdit edebileceği için bastırılsa da kişiler bu hislerine karşı misilleme beklentisi içine girerler. Öfkelerini gösteremediklerini için de güçsüz hisseder. Bu da kaygının artmasına yol açar.

Dolayısıyla, nevrotik kaygıyı sağlıksız yapan tehdidin nesnel niteliği değil, bireyin tehdide ve kendi iradesine ilişkin içsel çatışmasıdır. Bunun en yaygın örnekleri günlük yaşamda sınavda başarısız olma, birileri tarafından eleştirilme, onaylanmama gibi ihtimallerin bizde kaygıya neden olması oluşturur. Kimi zaman bu çatışmaların yarattığı kaygı bir fobi olarak kendini gösterir. May’in yaptığı benzetmede olduğu gibi “korku kaygının zırhı” olabilir. Bir taraftan bizde esas kaygı yaratan sadece gireceğim sınavla ilgili olmadığını, yapacağım sunumla ilgili olmadığını bilmek bizi rahatlatırken, görünürde olan kaygı tetikleyicilerinin bizim için anlamını bilmek, nasıl çatışmalar barındırdığını fark etmek ve bu çatışmalarla çalışmak bizi özgürleştirir. Özgürleşmeye başladığımızda kaygı artık kurtulmak için savunma geliştirmek zorunda kaldığımız bir duygu olmaktan çıkıp, bize gelişme, kendimizi keşfetme ve büyüme sinyalleri veren bir duygu haline gelir. 

Kaynaklar

Horney, K. (1964). The neurotic personality of our time. W W Norton & Co.

Kierkegaard, S. (2014). The concept of anxiety: A simple psychologically oriented deliberation in view of the dogmatic problem of hereditary sin. New York :Liveright Publishing Corporation, a division of W.W. Norton & Company.

Kierkegaard, S., Hong, H. V. ve Hong, E. H. (1983). The sickness unto death: A Christian psychological exposition for upbuilding and awakening. Princeton, N.J: Princeton University Press.

May, R. (1977). The meaning of anxiety (Rev. ed.). W W Norton & Co.